İLH1010 Türk İslam Edebiyatı 6. Ünite Ders Kitabı Özeti
Ünite 6: XVI-XX. Yüzyıl Türk – İslam Edebiyatı
https://www.facebook.com/events/164895643708685/permalink/245987778932804/
İLH1010 Türk İslam Edebiyatı => Zehra Alcan - Fatma Köymen (Pazar 22:00-)
den alıntıdır.
İLH1010 Türk İslam Edebiyatı 6. Ünite Ders Kitabı Özeti
Ünite 6: XVI-XX. Yüzyıl Türk – İslam Edebiyatı
Fatma Köymen
04.Mayıs.2014 Pazar
Türkler’in İslâm’ı
kabul etmelerinden başlayarak Tanzimat Dönemi’ne ve oradan da çeşitli
değişiklerle günümüze kadar ulaşan din ağırlıklı edebî ürünlerle müellif ve
şairleri inceleyen bir bilim dalıdır.
ilk kaynakları
Kur’ân-ı Kerîm ile hadislerdir
Kısas-ı Enbiyâlar
ve Tasavvuf devrin ilimleri, yerli malzeme ve İran Edebiyatı da bu edebiyatın
diğer kaynaklarıdır.
Türk-İslâm
Edebiyatı, Eski Türk Edebiyatı yaygın adıyla Divan Edebiyatı’ndan bazı
farklarla ayrılan bir edebiyattır.
Eski Türk
Edebiyatı Anadolu’da XIII. yüzyıldan başlayarak klasik dönemin sona erdiği
Tanzimat’a kadar gelen, Türk şair ve müelliflerinin oluşturduğu bir
edebiyattır.
Türk-İslâm
Edebiyatı ise Türklerin müslüman olmalarından başlayarak günümüze kadar gelir
Birincisi tarihi temel alırken, ikincisi dini merkez kabul eder.
Her iki alanın
ortak çalışma sahası Anadolu’da XIII. yüzyıldan Tanzimat Edebiyatı Dönemi’ne
kadar olan dönemdir
XVI. Yüzyıl
Osmanlı’nın en güçlü olduğu ve hemen her alanda mükemmeliyete eriştiği dönemdir
XV. Yüzyılın
ortalarından itibaren edebiyatımız kurallarıyla, remiz ve mazmunlarıyla klasik
bir hale gelmiş ve XVI. yüzyılda zirve şairlerin eserleri edebiyat dünyamızda
kendilerini göstermişlerdir.
Osmanlı’nın
duraklama ve gerileme dönemleri diğer alanlara olduğu kadar edebiyatımıza da
yansımıştır.
XVII. yüzyıldan
itibaren edebiyatımızda görülen bu duraklama XVIII. yüzyılın iki büyük şairi
Şeyh Gâlib ve Nedim ile bir soluk almışsa da XIX. yüzyılın ortalarında klasik
dönem sona ermiştir.
XX. yüzyılın
başlarında aruz Mehmet Akif, Yahya Kemal gibi şairlerce mükemmeliyete ulaşmışsa
da hece karşısında hayatiyetini devam ettirememiştir.
Şekil açısından
olmasa da içerik açısından Divan şiiri geleneğinin tekrar başlaması, eski
edebiyatımızın kaynaklarından yararlanarak yeni ve modern tarzda eser veren
şairlerin edebiyatımızda görülmesi 1950’den sonraki yıllara rastlar bu dönemin
dergileri Hisar, Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat, Türk Edebiyatı, Dergah, Yedi
İklim, Hece
XVI.
YÜZYIL
Divan edebiyatı ve şiiri için XVI. yüzyıl bir ihtişam dönemi,
bir altın çağı mesâbesindedir
Bu yüzyılın başta
gelen şairleri,
·
Âzerî lehçesiyle şiir yazan bütün Türk ülkesinde tanınan,
sevilen ve okunan, şiirdeki kudret ve şöhretleriyle yaşadıkları çağı aşan
Fuzûlî
·
gazelde ileri giden ve İstanbul Türkçesi’ni genel bir şiir dili
hâline getiren Bâki
·
geniş hayal gücüne sahip olan Zâtî
·
aşk ve rindâne hayatın usta sözcüsü Hayâlî
·
sâde diliyle Nev‘î
·
insan ruhunu tahlilde gerçekten başarılı olan tenkitçi ve
terkîb-i bendleriyle isim yapmış olan Rûhî-i Bağdâdî (ö. 1605) bu yüzyılın usta
şairleridir.
Fuzûlî Divan’ı,
Leylâ vü Mecnûn mesnevisi ile önem arz ederen,
devrinin
“sultânü’ş-şuarâ”sı olan Bâki Divan’ı ile,
Câmî-i Rûm
lâkabıyla anılan Lâmii Çelebi (ö. 1532) Şevâhidü’n- Nübüvve, Nefehâtü’l-Üns
Tercümesi, Risâle-i Tasavvuf ve Hüsn-i Dil gibi eserleriyle şöhret bulmuştur.
Hz. Peygamber’in
fizikî yapısı, tavrı ve ahlâkı hakkında hadislerden derlediği esasları
genişleterek mesnevî tarzında kaleme aldığı Hilye’siyle Hâkânî Mehmed Bey Bu
yüzyıl, nesir alanında da önemli temsilcileri olan bir yüzyıldır.
Tezkire alanında
Sehî Bey (ö.
1548), Lâtîfî (ö. 1582), Âşık Çelebi (ö. 1572), Kınalızâde Hasan Çelebi (ö.
1603), Beyânî (ö. 1597) ve Ahdî (ö. 1593);
tarih alanında
Lütfi paşa, Hoca
Sadeddîn (ö. 1599), Gelibolulu Mustafa Âlî (ö. 1600) ve Kemâlpaşazâde (ö.
1534);
denizcilik
alanında
Seydi Ali Reis (ö.
1562) ve Pîrî Reis (ö. 1554);
münşeât alanında
Feridun Bey (ö.
1583) Osmanlılarda nesrin birdenbire gelişmesinde yardımcı olmuşlardır.
Bu yüzyılda,
Edirneli Nazmî (ö. 1555) ve Tatavlalı Mahremî (ö. 1535) Bu iki şair, aruzla
yazdıkları bazı şiirlerde arapça ve Farsça kelime ve terkip kullanmayarak
Türkî-i basit adını verdikleri yeni bir tarz oluşturmuş ve sâde Türkçe ile şiir
yazmışlardır.
Arûzla öztürkçe
şiir yazmanın güçlüğü ve bu veznin Türkçe’ye uygulanabilmesinin mümkün
olmayışı, diğer yandan, şairlik yönlerinin zayıf olması nedeniyle,Türkî-i basit
hareketini bir heves olmaktan öteye götürememişlerdir
M. Fuat Köprülü milli
edebiyatın ilk mübeşşirleri diyerek TÜRK-İ BASİT HAREKETİNİN KURUCUSU OLARAKTA
KABUL ETTİĞİ TATAVLALI MAHREMİ İLE EDİRNELİ NAZMİ HAKKINDA MAKALE yazmıştır
AŞIK ÇELEBİ
TATAVLALI MAHREMİ İÇİN BASİT BİR NAMESİ VARDI ELFAZ TEŞBİHAT TEMSİLATI TÜRKİDİR
İÇİNDE ARABİ VE ACEMİ YOKTUR demiştir
·
İbrahim Gülşenî (ö. 1534),
·
Ahmed Sârbân (ö. 1546),
·
Muhyiddin Üftâde (ö. 1580),
·
Şah Hatâyî (ö. 1524),
·
Vâhib Ümmî (ö. 1595),
·
Pir Sultan Abdal (ö.1590),
·
Hâşimî Emir Osman (ö. 1595),
·
Şemseddin Sivâsî (ö. 1597),
·
Kul Himmet
·
ve Muhiddin Abdal
bu dönemin
mutasavvıf şairlerindendir.
XVII. YÜZYIL
XVII. yüzyıl
Osmanlı İmparatorluğu’nun bozgun, yenilgi ve iç karışıklıklarla siyasi ve
ekonomik gücünü giderek kaybetmeye başladığı duraklama dönemidir
Nihat Sami Banarlı
bu dönemi anlatırken şöyle demektedir: “Bir cemiyette idarî, medenî ve ictimâî
hayat ileri ise sanat ve edebiyat hayatı da ileridir, diyen Edebiyat Tarihi’nin
bu asırda yanıldığı görülür: XVII. asırda idarî ve ictimaî hayattaki gerilemenin
edebiyat hayatına tesiri olmamıştır
XVII. yüzyıl, ilim
ve fikir adamları ile sanatkârlar açısından oldukça zengin bir görünüm arz
eder.
Bu dönemde,
mimarî, musikî ve edebiyat alanlarında önemli temsilciler yetişmiştir.
Dönemin en önemli
gelişmesi musikî alanında olmuştur.
Mûsikî, en parlak
yıllarından birini Sultan IV. Murad’ın saltanatı sırasında yaşamıştır.
Başta Mevlevîlik
olmak üzere bütün tekkelerde dinî mûsikîmizin her formunda eserler verilmiştir.
Bayatî makamındaki
Mevlevî âyini bu dönemde bestelenmiştir
·
Edirneli Derviş Mustafa Dede,
·
Zâkirî Hasan Efendi,
·
Bezcizâde Mehmed Muhiddin
·
ile Kovacızâde Mehmed Efendi
bu yüzyıldaki dinî
mûsikînin gelişmesinde büyük katkısı bulunanlardandır.
Hafız Post’un
öğrencisi olan Itrî ise devrin üstad şahsiyetlerindendir şiirde de en gelişmiş
bir dönemdir.
Dönemin
padişahlarından
·
III. Murad “Murad, Muradî”,
·
III. Mehmet “Adnî, Muhammed”,
·
I. Ahmet “Bahtî”,
·
II. Osman “Fârisî”,
·
IV. Murat “Murâdî”
·
IV. Mehmet “Vefaî” mahlaslarıyla şiir yazan birer şairdirler.
Divan
edebiyatında, 1603 yılında klasik devir sona ermiş, onun yerine “Sebk-i Hindî”
diye isimlendirilen yeni bir akım başlamıştır
Türk edebiyatı, bu dönemde gazel ve kasîde alanında altın çağını
yaşar.
·
Kasîde ustası Nef‘î (ö. 1635)’yi,
·
hikemiyât şairi Nâbî (ö. 1712)’yi,
·
samîmî edâlı Şeyhülislâm Yahya (ö. 1644)
·
ve Sebk-i Hindî akımının ilk temsilcileri olan Nâilî (ö. 1666)
·
ile Neşâtî (ö. 1674)
bu yüzyılın usta
şairleridir.
Bunlardan ayrı
·
Bahâî (ö. 1654),
·
Fehîm-i Kadîm (ö. 1648),
·
Sâbit (ö. 1712)
·
ve Nâdirî (ö.1626)
de ilk akla gelen
diğer şairlerdir.
Dönemin önemli hamse yazarları
·
Gani-zâde Nadirî (ö. 1626),
·
Nev‘î-zâde Atâyî (ö. 1635),
·
Nergisî (ö. 1635),
·
Müftî Aziz (?)
ve Hulvî Mahmud
mensur edebî eserlerin başında “Şuarâ Tezkireleri” yer almaktadır.
Tamamı yedi adet
olan bu tezkireler şunlardır:
1.
Sadıkî’nin Mecmau’l-Havâs,
2.
Riyâzî (ö. 1644)’nin Riyâzu’ş-Şuarâ,
3.
Kaf-zâde Fâizî (ö.1622)’nin Zübdetü’l-Eş‘âr,
4.
Rızâ (ö. 1671)’nın Tezkire-i Şuarâ,
5.
Yümnî (ö. 1662)’nin Tezkiretü’ş-Şuarâ,
6.
Âsım (ö. 1675)’ın Zeyl-i Zübdetü’l-Eş‘âr
7.
ve Güftî (ö. 1677)’nin Teşrifâtü’ş-Şuarâ’sıdır.
Nesir alanında
sâde ve süslü eserler verilmiştir.
Bu yüzyılın nesir
ürünleri olarak
·
bir tarafta Evliya Çelebi (ö. 1682)’nin Seyâhat-nâme’si,
·
diğer yanda ise Veysî (ö. 1628)’nin Siyer-i Veysî’si vardır.
1631’de telif edip
IV. Murad’a sunduğu 22 adet layihadan oluşan Risale’ koçi beye aittir
Tezkireci
·
Sadıkî, Yümnî (ö. 1662),
·
Riyâzî (ö. 1644),
·
Kaf-zâde Fâizî (ö. 1622),
·
Rızâ (ö. 1671),
·
Âsım (ö. 1675)
·
ve Güftî gibi isimleri sayabiliriz
XVII. yüzyıl tekke
mensupları ile medreselilerin birbirlerini suçlayarak hararetli münakaşalara
giriştikleri bir dönemdir
Dönemin tasavvuf
etkisindeki başlıca divan şairleri
·
Şeyhülislâm Yahya,
·
Nâilî,
·
divan ve hilye-i enbiya sahibi Edirne,
·
Muradiye mevlevihanesi şeyhi Neşati Ahmet Dede dir.
Bu asırda yaşayan
önemli mutasavvıf şairler
·
Hüseyin Lâmekânî (ö. 1624),
·
Aziz Mahmud Hüdâyî (ö. 1628),
·
Ankaravî İsmail Efendi (ö. 1631),
·
Abdülmecid Sivâsî (ö. 1639),
·
Abdülahad Nûrî (ö. 1650),
·
Akkirmanlı Nakşî (ö. 1651),
·
Oğlan Şeyh İbrahim (ö. 1655),
·
Elmalılı Ümmî Sinan (ö. 1657),
·
Sarı Abdullah Efendi (ö. 1660),
·
Fenâyî (ö. 1665),
·
Sun‘ullah Gaybî (ö. 1676),
·
Niyazi Mısrî (ö. 1693)
XVIII.
YÜZYIL
Divan edebiyatı,
XVIII. yüzyılda her alanda usta şairlerini vermiştir.
Bu yüzden XVII.
yüzyıl bir hazırlanma ve geçiş devri,
XVIII. yüzyıl ise
verim devridir.
Nazım ve nesir
alanında önemli eserler verilmiştir.
III. Ahmet ve III.
Selim’in de sanatçı kişilikleri sayesinde edebi hayat canlı kalmıştır.
Nedim’in
öncülüğünde başlayan Mahallileşme Akımı’ bu dönemin en belirgin özelliğidir
Şiirin merkezi
Bağdat’tan İstanbul’a taşınmıştır
Divan
Edebiyatı’nın iki önemli ismi Nedim ve Şeyh Galip hece vezniyle türküler kaleme
alarak Divan Edebiyatı ve Halk Edebiyatı arasındaki bağları güçlendirmişlerdir
Daha önce XVI.
yüzyılda Edirneli Nazmi ve Tatavlalı Mahremi’nin de ortaya attıkları ama
başaralı olamadıkları bu düşünce XVIII. yüzyıla damgasını vurmuştur
Edebiyatımız, İran
edebiyatının tesirinden kurtularak kendi benliğine kavuşmuş ve mahallîleşmiştir
Şeyh Gâlib (ö.
1799) Sebk-i Hindî akımının ve bu dönemin en güçlü temsilcisi ve şairidir
Bu yüzyılda anılması gereken diğer şairler ise
·
Nazîm Yahya (ö. 1727),
·
Sünbül-zâde Seyyid Vehbî (ö. 1736),
·
Nahîfî Süleyman (ö. 1738),
·
Koca Râğıb Paşa (ö. 1763),
·
Haşmet (ö. 1768),
·
Fıtnat Hanım (ö. 1780),
·
Esrâr Dede (ö.1796),
·
Enderunlu Fâzıl (ö. 1810), S
·
ürûrî (ö. 1814), gibi şairlerdir
XVIII. yüzyıl tasavvuf şiirinde Lale Devri’nin etkisiyle genel
olarak bir duraklama söz konusu olmuştur
Dönemin önemli mutasavvıf şairlerinden ikisi Bursalı İsmail
Hakkı (ö. 1724) ile Erzurumlu İbrahim Hakkı (ö. 1772)’dır.
XIX.
YÜZYIL
Artık Türk divan
edebiyatının ekseni İran değil, Batı dünyası veya Fransız edebiyatı idi.
Türk edebiyatı,
İran edebiyatından nasîbini aldığı kadar, bu edebiyattan, Fransız edebiyatından
da alacaktı.
Arapça’dan
Fîrûzâbâdî (ö. 817/1414)’nin el- Kâmûsu’l-muhît’ini, Farsça’dan Burhân-ı Kâtı‘
isimli lügatleri dilimize çeviren Mütercim Âsım (ö. 1819)’ı görüyoruz
Mahallîleşme
cereyanının hızla ilerlemiş ve gelişmiştir
Enderunlu Vâsıf
(ö.1824), örnek alıp taklit ettiği eskiyi giyim-kuşama, kadın konuşmalarına,
mahallî tabirlere varıncaya kadar yerlileştirerek döneminin özelliklerini
tespit ediyordu.
Keçeci-zâde İzzet
Molla (ö. 1829) da, divanında, güçlü bir divan şiiri temsilcisi olmakla
beraber, Mihnet-keşân isimli mesnevîsinde İstanbullu ile taşralının görüş,
düşünüş, anlayış, hatta anlatış özelliklerini belirtmiş, bize, henüz sosyal
hayatımızda ele alınıp incelenmemiş fakat, incelenmeye hazır bir belge
vermiştir
Bu yüzyıl, Batı
tesirindeki Türk edebiyatı karşısında Divan edebiyatının gerilemeye yüz tuttuğu
dönemdir.
Artık, önceki
yüzyıllar gibi usta şair ve yazarlar yetişmemekte, son demlerini yaşamaktadır
Daha sonra yetişecek ve Tanzimat dönemini temsil edecek olan
Şinâsî (ö.1871), Ziya Paşa (ö. 1880), Nâmık Kemâl (ö. 1888) gibi şairler ise,
Divan edebiyatını çok iyi bilen ve o kültürle yetişen kişiler olmakla beraber,
yüzyıllarca devam eden Divan edebiyatının yıkılışına zemîn hazırlayan ve
yardımcı olan kişilerdir.
XX. YÜZYIL
XIX. yüzyılın ortalarında edebiyatımız klasik tür ve nevilerin
dışında eserler vermeye başlamıştır.
Tanzimat, Servet-i
Fünûn, Edebiyat-ı Cedide gibi adlarla devam eden edebiyatımız, XX. yüzyılda
Milli Edebiyat akımıyla devam etti.
XX. yüzyılın
ortalarına kadar,
·
Mehmed Akif Ersoy,
·
Yahya Kemal Beyatlı,
·
Asaf Halet Çelebi (ö. 1958) gibi bir kaç şairi istisna edersek,
Türk-İslâm
edebiyatı sahasında eser veren şair sayısı oldukça sınırlıdır.
Cumhuriyet
sonrasında yeni estetik anlayışın tesiriyle eskiye ait ne varsa kötülenmeye
tabi tutulmuş, özellikle klasik edebiyatla ilgili olumsuz bir hava
oluşturulmuştur
Ağustos 1930’da Ankara’da düzenlenen Türkçe ve Edebiyat
Muallimleri Kongresi’nde klasik şiirimizin lise ders müfredatından çıkarılması
hususunda Ahmet Hamdi Tanpınar bir önerge vermiştir.
Ahmet Hamdi
Tanpınar, Mustafa Nihat Özön ve Abdülbaki Gölpınarlı gibi klasik şiirimizi çok
iyi bilen ve o kültürle yetişmiş olan edebiyatçılar tarafından savunulan bu
görüş toplantı sonunda oy çokluğuyla reddedilmiştir
Geleneksel edebiyatın yeniden ve fakat öncekinden farklı bir
tarzda gündeme gelişi Necip Fazıl (ö. 1983) ile başlar.
Necip Fazıl, Nur
Harmanı isimli eseriyle geleneksel edebiyatımızdaki manzum kırk hadis türünü
yeniden gündeme getirmiştir .
Necip Fazıl’ın Esselâm –Mukaddes Hayattan Levhalar- adlı eseri
Hz.Muhammed’in 63 yaşında vefat etmesi dolayısıyla Hz. Peygamber’in hayatının
devrelerini konu alan 63 ayrı şiirden oluşan manzum siyer diyebileceğimiz
modern bir mesnevîdir.
Necip Fazıl’ın
çıkarmış olduğu Büyük Doğu mecmuası (1943), özellikle ikinci dönemi olan
1945’ten sonra geleneğin dirilişi anlamında önemli bir görev üstlenmiştir.
Necip Fazıl’ın başlatmış olduğu bu hareketin ikinci ismi ise hiç
şüphesiz Sezai Karakoç’tur. Şiirinde kullanmış olduğu sembollerle geleneği güne
ve geleceğe taşıyan Sezai Karakoç, Leyla ile Mecnun gibi modern anlamda mesnevi
tarzında yazmış olduğu eserler ve denemeleri, hikaye ve monografileriyle
edebiyat geleneğimizin yeniden inşası yolunda örnekler meydana getirmiştir.
Kurmuş olduğu Diriliş dergisi (1960) gençlerin yetiştiği bir okul olmuş,
Diriliş Yayınları ile de Türk-İslâm edebiyatının günümüzdeki örneklerini
vermiştir.
Türk-İslâm
edebiyatının XX. yüzyıldaki üçüncü adımı ise Maraş’ta başlayan ve Nuri
Pakdil’in Ankara’da çıkardığı Edebiyat dergisi (1969) etrafında devam eden
edebî harekettir.
Hazırlıklarına
1949 yılı sonlarında “eski şiirimizden millî kültür ve edebiyatımızdan kopmadan
yeni ve güzel bir şiir sergilemek o yıllarda şiirimizi çıkmaza sokanlara ve
yozlaştıranlara karşı çıkmak ve tavır almak” parolasıyla başlanan Hisar dergisi
ilk sayısını 16 Mart 1950'de yayımlamıştır.
İYİ ÇALIŞMALAR ARKADAŞLAR FATMA KÖYMEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder